“Sus, Konuşma!” üzerine…

Haksızlığa uğrayan bir kişi, bir yolunu bulup gerçeği anlatmak ister. Yazı böyle durumlarda kişinin imdadına yetişir. Bir işadamı için kapanan kapılar yüksek ve ağırdır, açması da bir o kadar zordur. Kapanan kapıları aralamak, sesin duyulmasını sağlamak, gerçekleri anlatmaya çalışmak için yazıldı “Sus, konuşma!” adlı kitap.

Bugün yargı karşısında verilecek hesaptan daha önemli şeyler var Hayyam Garipoğlu için. Hortumculuk ve dolandırıcılık gibi bir ismin başına eklenen sıfatlardan arınmak bunlardan sadece biri. Bir ailenin itibarını korumak, bir yatırımcı olarak ülkesine hizmet sunmayı amaç edinmenin bedelini bu şekilde ödemeyi kabul etmemek de kitabın oluşumuna hız kazandıran etkenlerden biri.

Kendimi bildim bileli hep çalıştığım için, bundan sonra da huyumu değiştiremeyeceğime göre herhalde benim hobim de iş yapmakmış. Çalışarak mutluluğu buluyorum veya bulmaya çalışıyorum denilebilir. Eğer bir özellik olarak kabul edilecekse sevdiğim bir yönüm var: Ben ticari alemde bir başkasının yapabildiğini, “azimle çalışıp uğraşırsam ben de yaparım, ben de başarılı olurum” inancını taşıyan ve bu hedefin peşinde koşan biriyim.

1995 yılında Sümerbank'ın Hayyam Garipoğlu tarafından satın alınmasıyla gelişen olaylar, Türkiye'nin gerçekleriyle ve bir işadamının dikkat çekici tecrübeleriyle karşı karşıya bırakıyor okuyucuları. Malki cinayeti ve Petrol Ofisi ihalesinin ardından yaşananlar, polisiye bir romanın verdiği zevki okuyucuya vaat ederken, kahramanın trajik öyküsünü şaşırtıcı bir üslupla sunuyor. Gerçeği aktarmak için başvurulan gerçekçi anlatım, kitabı bir itiraf mektubu olmaktan çıkarıyor, son zamanların en ilginç biyografi örneklerinden biri olarak görülmesine olanak tanıyor.

Ceyhan Lisesi'ni on yedi yaşımda birincilikle bitirdiğim gün, babamın yönlendirmesiyle doğruca İngiltere'nin Liverpool şehrindeki pamuk borsasında, bir pamuk ithalatçısının yanında üç ay staj yaptım. Oradan Almanya'da Bremen pamuk borsasına geldim ve orada da bir yıl kadar pamuk borsasında çalıştım. O zamanlar babamın bana gönderdiği pamuk numunelerini, borsadaki ithalatçılara göstererek satmaya çalışıyordum.

Her şey böyle başlıyor. Yatırım yapmak, fabrikalar kurmak, istihdam yaratmak gibi büyük hedefler gençlik yıllarında belirleniyor. Gençlikte var olan bu düşünceler sonradan değişiyor. Para kazanma hırsı, başarılı olma hedefine dönüşüyor.

Fabrikalar, uluslararası ortaklıklarla kuruluyor. Tecrübesizliğin neden olduğu zararlar da ortaya çıkıyor, ancak tecrübenin iyisi kötüsü olmaz denilerek yola devam ediliyor. 1993-94 yılları bu yoldaki ilerleyiş hız kazanıyor. İplik ve maya fabrikaları, ardından kimyaya yapılan yatırımlar ve finans sektörüne adım atış…

“'Nereden çıktı bu Garipoğlu' diyenlerin dikkatlerini çekmek isterim: On beş yıl önce bile hiç borcu olmayan ve sahibi olduğu fabrikalarından sadece birinin satışından 31 milyon dolar gelir elden bir firmaydık.”

Malki cinayetine adı karışan; Petrol Ofisi ihalesinde kendisini bu girişimden caydırmak isteyenler karşısında devletle, şahıslarla ve zihni uyuşmazlıklarla Hayyam Garipoğlu'nun mücadelesi artarak devam ediyor. Üstüne üstlük batırıldığı zaman içinde gereken miktarda para olan ve yükselişini devam ettiren bir bankanın elinden alınmasına da çaresiz tanıklık ediyor yazar.

Gözaltına alınmalar, hapis cezaları, sorgulamalar… Gerçek neden bu süreçte ortaya çıkmıyor? Bu durumdan kâr elde edenler kimler? Hayyam Garipoğlu kimler için, neden bir tehdit unsuru? Bir ailenin itibarını temizlemek nasıl mümkün olabilir? Hedeflerden, inançlardan ve umutlardan her şeye rağmen nasıl vazgeçilmeyebilir? Tüm bu sorular ve fazlası kitapta yer alıyor ve her sorunun cevabı açık yüreklilikle veriliyor. Çünkü gerçek olanda sakınılacak bir yan yoktur.